Tarihin çoğu döneminde evlilikler, aşk için değil; ekonomik çıkar, siyasi ittifak ve soylu soyların devamı için düzenlenirdi. Bu durum özellikle üst sınıflar için geçerliydi. Bazı kültürlerde bu yaklaşımın bir sonucu olarak kardeşler arası evlilikler görülmüştür. Antik Mısır’da, krallık ailesi içinde kardeş evlilikleri, hanedanın istikrarını korumak amacıyla teşvik edilirdi. Bu uygulama, firavunun ilahiliğinin ve evrensel denge olan Ma’at’ın sürekliliğini garanti altına alırdı. Bazı durumlarda firavunlar, soyunun saflığını korumak adına kızlarıyla bile evlenmiştir.
Tabu Evlilikler
Günümüz toplumunda hâlâ “kan bağı evliliği tabusu” (incest tabusu) vardır. Eskiden reddedilen bazı ilişkiler günümüzde daha kabul görmüş olsa da, bu tabu son nesillerde daha da güçlenmiştir. Bugün insanlar, geçmişe kıyasla bu konuda çok daha az toleranslıdır. Amerika Birleşik Devletleri’nde İç Savaş öncesinde kuzenler arası evlilikler tüm eyaletlerde yasaldı. Bugün ise yalnızca 18 eyalette yasal olup, yedi eyalette belirli koşulların yerine getirilmesi gerekmektedir. Batı ülkelerinde kardeş evlilikleri evrensel olarak yasadışı, ahlaka aykırı ve doğa dışı kabul edilir.
Buna rağmen, kardeş evlilikleri (konsangvinite ya da adelphogami olarak da bilinir) dünya çapında birçok kültürde görülmüştür: 19. yüzyıla kadar Hawaii, Japonya, Antik Yunanistan ve en meşhuru Avrupa Habsburg hanedanı gibi. Bunların hepsi özel koşulların ürünüydü. Yunanistan’da bazı şehir devletlerinde bu tür evliliklere izin verilse de yine de “kutsal olmayan bir birliktelik” sayılırken, Habsburglar Avrupa çapında hanedan egemenliği kurmak için bu yöntemi kullandılar. Ancak Hıristiyan inancına göre bu tür evlilikler temelde ahlaka aykırıydı. Antik Mısırlılar ise bu tabuyu hiç tanımazlardı; aksine, bu uygulamayı kozmoslarının temel taşlarından biri olarak görürlerdi.
Tanrılar Arasında Kutsal Evlilik
Antik mitolojilerin çoğunda kardeş evlilikleri yaygındı. Bu tür birlikteliklere genellikle Hieros Gamos (kutsal evlilik) denirdi ve gök gürültüsüyle yağmur gibi kozmik güçlerin birleşmesini simgelerdi. Mısır dininde Shu (hava) ile Tefnut (nem), Geb (toprak) ile Nut (gök); Yunan mitolojisinde ise Gaia (toprak) ile Ouranos (gök) örnekleri buna dahildir. Cennette mevcut eşleşme seçeneklerinin sınırlı olması, bu tür ilişkileri mantıklı kılıyordu.
Ancak Mısır dini bu ilişkiyi daha içten bir bağ olarak görürdü. Tanrısal çiftler arasında aşk ve samimiyet tasvir edilir, bu da insanlar için örnek teşkil ederdi. En bilinen örnek, Osiris ve İsis kardeş çiftidir. Nil ve bereket tanrısı Osiris, Mısır tarımının zenginliğini temsil ederken; sihir ve bereket tanrıçası İsis, kocasının gücüyle birleşerek Mısır’ın refahını sağlamıştır. Kıskanç kardeşi Set tarafından öldürülen Osiris’in bedeni parçalara bölünüp Mısır’ın dört bir yanına dağıtılmıştı. İsis, bu parçaları toplamak için tüm ülkeyi dolaşmış, ardından sihirle kocasını diriltip onunla birleşerek Horus’u dünyaya getirmiştir. Horus, firavunun ilahi özüydü. Bu tanrısal örneğe uyarak, firavunlar da genellikle kız kardeşleriyle evlenirlerdi.
Eski Krallık Dönemi Kökenleri
Piramitlerin inşa edildiği Eski Krallık Dönemi’nde, krallık ailesi içinde bu uygulamanın en erken kesin kanıtları ortaya çıkar. Ancak 1. Hanedan’dan Firavun Djet’in eşi Merneith’in de büyük olasılıkla onun kız kardeşi olduğu düşünülmektedir.
6. Hanedan’dan Firavun Pepi II, 94 yıl boyunca hüküm sürdüğüne dair efsanevi bir üne sahipti (gerçekte bu sürenin 67 yıl civarında olduğu düşünülür). Pepi II, aynı zamanda kız kardeşi Ankhesenpepi III ile ve Neith ile Iput II adlı diğer akrabalarıyla evlenmişti. Neith’in ilişkisi Pepi II ile kim olduğuna dair tartışmalar olsa da, ondan oğlu ve varisi Merenre Nemtyemsaf II’yi dünyaya getirmiştir.
7. Hanedan’dan, Giza’daki Büyük Piramit’in inşasından sorumlu Firavun Khufu’nun, babası Sneferu’nun kızı olabilecek olan yarım kız kardeşi Meritites I ile evlenmiş olabileceği düşünülmektedir. Khufu’nun oğlu Khafre (İkinci Piramit ve Büyük Sfenks’in yapımcısı) ise yeğeni Meresankh III ile evlenmişti. Khafre’nin başka bir eşi olan Khamerernebty I muhtemelen yarım kız kardeşi olup, Menkaure’nin annesiydi. Menkaure, Giza’daki en küçük piramidi inşa eden firavundu ve tam kız kardeşi Khamerernebty II ile evlenmişti. Bu kardeş çiftin bir oğlu olmuştu ancak oğul, babasının saltanatı sırasında ölmüştü.
8. Hanedan, Eski Krallık’ın en güçlü firavunlarını barındırmıştır. Bu dönemde firavunlar, iktidarlarını pekiştirmek için akraba evliliklerini kullanmışlardır. Tanrılar gökte birbirleriyle kaynaşıyorsa, krallık ailesi de dünyada aynı şekilde davranmalıydı.
Orta Krallık Dönemi Karışıklığı
Genellikle göz ardı edilen Orta Krallık Dönemi’nde de firavunlar akraba evliliklerini sürdürmüştür. Bu dönemin kurucusu Firavun Mentuhotep II’nin baş eşlerinden biri olan Neferu, onun kız kardeşiydi; ancak ondan çocuk doğurduğu bilinmemektedir. Yaklaşık 150 yıl sonra, Senusret II en az iki (hatta dört) kız kardeşinden biriyle evlenmişti. Bunlardan biri olan Khenemetneferhedjet I, dönemin en büyük firavunlarından biri olan oğlu Senusret III’ü dünyaya getirmiştir. Son olarak, 12. Hanedan’ın son hükümdarı ve ilk kesin olarak bilinen kadın firavun olan Sobekneferu, muhtemelen kardeşi Amenemhat IV ile evliydi; onun ölümünün ardından tahta geçmişti.
Orta Krallık Dönemi’nde sıradan halk arasında da kardeş evliliklerine dair birkaç örnek vardır. Ancak bunlar yine de üst sınıftandır: bir vezir (firavunun baş danışmanı) ve bir rahip gibi. Bu kişilerin krallıkla yakın bağları olduğu için bu tür evliliklere izin verilmiş olabilir. Ya da bu uygulama genel olarak kabul görmüş, ancak tıpkı her şeyde olduğu gibi, üst sınıfta daha sık kaydedilmiştir. Yine de birçok Mısır bilimci, bu örneklerin gerçek kardeş evliliği olduğunu kabul etmemektedir. Genel görüş, bu uygulamanın yalnızca krallık ailesine özgü olduğudur.
Yeni Krallık Dönemi Zirvesi
Mısır tarihinin en parlak dönemi olarak kabul edilen Yeni Krallık’ta, kültür, sanat ve hem iç hem de dış siyasette zirveye ulaşılmıştır. Aynı zamanda bu dönem, akraba evliliklerinin de zirvesidir. 250 yıl süren 18. Hanedan’da neredeyse tüm firavunlar kız kardeşleri veya yarım kız kardeşleriyle evlenmiştir: Ahmose I, Amenhotep I ve tüm Thutmosis’ler (I–IV) bu gruba dahildir. En ünlüsü ise Thutmose II ile Hatshepsut’un evliliğidir; ikisi de firavun olmuştu ve bu evlilikten Neferure adında bir kızları dünyaya gelmişti. Bazı araştırmacılar, Neferure’nin gelenek doğrultusunda yarım erkek kardeşi Thutmose III ile evlenmiş olabileceğini öne sürse de bu konuda kesin bir kanıt yoktur.
Mısır soylarındaki akrabalık ilişkilerini tam olarak belirlemek, özellikle hanedanın sonlarına doğru Akhenaten ailesinde neredeyse imkânsız hale gelir. Akhenaten’in eşi Nefertiti, tarihsel olarak yabancı kabul edilse de (adı “güzel olan geldi” anlamına gelir), büyük olasılıkla yerli Mısırlıydı ve burada da akraba evliliği devam etmiş olabilir. Bazı bilimciler Akhenaten ile Nefertiti’nin kardeş olduğunu ileri sürerken, Aidan Dodson onların birinci derece kuzen olduklarını savunur: Nefertiti’nin babası Ay, Akhenaten’in annesi Kraliçe Tiye’nin kardeşiymiş.
Amarna Dönemi’nin gizemleri, Akhenaten’in Nefertiti’den olan kızı Meritaten ile gölgeler içinde kalan firavun Smenkhkare’nin evliliğiyle devam eder. Smenkhkare, Akhenaten’in oğluysa Meritaten’in erkek kardeşi; kardeşiysa yeğeni olurdu. Zahi Hawass ise Smenkhkare’nin aslında Nefertiti olduğunu öne sürer. Bu durumda Nefertiti, firavun olduktan sonra kızını “eş” statüsüne yükseltmiş olurdu. Başka bir teoriye göre ise Meritaten’in kendisi Smenkhkare’ymiş; yani prenses, erkek kardeşiyle, amcasıyla, annesiyle ya da kendisiyle evlenmiş olabilirdi!
Bu karmaşa, Nefertiti’nin kocasının ölümünden sonra kendi başına hüküm sürdüğüne inanılan kadın firavun Neferneferuaten ile de devam eder. Smenkhkare ile Neferneferuaten’in aynı kişi olup olmadığı, Neferneferuaten ile Nefertiti’nin kimliği ya da Meritaten’in kimle evlendiği hâlâ gizemini korumaktadır. Ancak bir şey kesindir: prenses, ailesinin çok yakın bir üyesiyle evlendirilmişti.
Tarihin en ünlü firavunlarından biri olan Tutankhamun da, Akhenaten’in kızı olan kız kardeşi Ankhesenamun ile evlenmişti. Son genetik kanıtlar, Nefertiti’nin hem Ankhesenamun’un hem de Tutankhamun’un annesi olduğunu ve bu ikisinin tam kardeş olduklarını göstermektedir. Çift, hanedanın devamı için çocuk sahibi olmaya çalıştı ama doğa başka türlü karar verdi. Ankhesenamun iki kez düşük yaptı ve bu da 18. Hanedan’ın kraliyet kan hattını sona erdirdi.
18. Hanedan’da kardeş evlilikleri norm haline gelmişti. Amaç, soyun saflığını korumaktı. Ancak neredeyse üç asırlık akraba evliliği sonucunda sağlıklı bir çocuk dünyaya getirmek giderek zorlaşmış, Tutankhamun’un çocuk sahibi olamamasıyla da bu durum zirveye ulaşmıştı. Ayrıca Tutankhamun’un sürekli akraba evliliklerinden kaynaklanan genetik bozukluklar yaşadığı da büyük olasılıktır.
Bu evliliklerin her zaman çocuk sahibi olmak amacıyla mı yapıldığı tartışmalıdır. Ancak modern okuyucuları daha da şok eden bir başka uygulama da Amenhotep III’ün kızlarıyla evlenmesidir. Sitamun ve Iset adlı kızlarıyla evlenen firavun, bu tür evlilikleri nadiren de olsa kabul edilebilir bulmuştu; muhtemelen kız kardeş ya da başka yakın bir akrabası ölmüş olabilirdi. Mısır’ın en güçlü firavunu olan Ramses II ise üç kızıyla evlenmişti: Bintanath, Meritamun ve Nebettawy. Bunlardan Bintanath, babasından bir kız çocuğu dünyaya getirmiştir.
Akraba evlilikleri sonraki hanedanlarda da devam etti, ancak her zaman faydalı olmadı. 20. Hanedan’dan “Mısır’ın son büyük firavunu” olarak bilinen Ramses III, eşleri arasındaki kıskançlık yüzünden suikast sonucu öldürüldü. Küçük eşi Tiye, Ramses’in kız kardeşi ve varisinin annesi olan baş eşi Tyti’ye kıskançlık duyuyordu. Tiye, oğlu Pentaweret’i tahta geçirmek için bir suikast düzenledi. Plan firavunu öldürmeyi başarsa da, Pentaweret (ve büyük ihtimalle Tiye de) idam edildi ya da intihar etmek zorunda bırakıldı.
Daha başarılı bir örnek ise 21. Hanedan’dan Psusennes I’dir. Yarım kız kardeşi Mutnedjmet ile evlenerek yeni firavunluğunun meşruiyetini sağlamıştır. İkisi de, kendisini firavun ilan eden yüksek rahip Pinedjem’in çocuklarıydı. Mutnedjmet’in annesi ise önceki hanedandan Ramses XI’in kızıydı. Bu evlilik sayesinde Psusennes, Ramessid hanedanlarının soyundan gelme hakkını ileri sürmüştür.
Ptolemaios Dönemi Birliktelikleri
İskender’in fetihleriyle Mısır, Yunan egemenliğine girdi. İskender’in generallerinden biri olan Ptolemaios’un ölümünden sonra Mısır, onun soyundan gelenlerin eline geçti ve bu dönem Ptolemaios Dönemi olarak bilinir. Ptolemaios, Mısır geleneklerini benimsemeyi tercih etti; bunlardan biri de Yunanca “adelphogami” (kardeş sevgisi) olarak bilinen kardeş evlilikleriydi. Ancak Yunan firavunlarının bu evlilikleri, Mısırlı atalarınınkine kıyasla çok daha çarpıcıydı. Çağdaşları ve sonraki yorumcular, bu iç içe geçmiş aile bağlarını ve akraba evliliklerini, bu uygulamanın ne kadar yanlış olduğunun kanıtı olarak gösterdiler. Aile dramını takip etmek için Ptolemaios adlı erkekler ile Cleopatra ve Arsinoe adlı kadınlar arasında gidip gelmek gerekir.
Ptolemaios II Philadelphos (“kardeş-sever” anlamına gelir) ile başlayan bu gelenek, çoğu Yunan firavunun tam kız kardeşiyle evlenmesine yol açtı. Philadelphos, tam kız kardeşi Arsinoe II ile evlendi; ancak bu evlilikten çocuk sahibi oldukları kanıtlanmamıştır. İki nesil sonra Arsinoe III, tam erkek kardeşi Ptolemaios IV’ten Ptolemaios V’i dünyaya getirdi.
Ptolemaios V’in kızı Cleopatra II, önce Ptolemaios VI ile evlendi ve dört çocukları oldu. VI öldükten sonra, Ptolemaios VIII ile evlendi. Ptolemaios VIII daha sonra, hâlâ saltanatta olan annesi Cleopatra II’nin yanında yeğeni ve üvey kızı olan Cleopatra III ile evlendi. Böylece Ptolemaios’un iki kraliçesi olmuştu: İkisi de Cleopatra adındaydı ve ikisi de onunla yakın akrabaydı.
Cleopatra III, beş çocuk doğurduktan sonra Ptolemaios VIII’in yerine kendi başına hükümdar oldu; ancak saltanatı aile içi skandallarla geçti. Önce annesiyle iktidar mücadelesine girdi ve kazandı; Cleopatra II tarihten silindi. Daha sonra büyük oğlu Ptolemaios IX’u ortak hükümdar ilan etti, ancak küçük oğlu Ptolemaios X’u tercih ediyordu. Mısır ordusu buna karşı çıktı ve onu büyük oğlunu seçmeye zorladı. Cleopatra III daha sonra onunla savaştı, MÖ 102’de onu yendi; ancak daha sonra “sevdiği” oğlu Ptolemaios X tarafından devrilip öldürüldü. Ptolemaios X ise daha sonra büyük kardeşi tarafından mağlup edildi.
Ptolemaios IX, bu dönemde akraba evliliklerinin “şampiyonu” sayılabilir. Annesiyle ortak hükümdar olduktan sonra, sevdiği kız kardeşi Cleopatra IV ile evlendi ve birkaç çocuğu oldu. Ancak annesi Cleopatra III, en büyük kızını (Cleopatra IV) nefret ettiği için onu boşattırdı ve yerine başka bir kız kardeşi olan Cleopatra V Selene ile evlendirdi. Son olarak Ptolemaios IX, büyük ihtimalle gerçek bir evlilik olmamakla birlikte, varisi olmasını sağlamak için kızı Berenice III’ü ortak hükümdar ilan etti. Berenice de babası (Ptolemaios IX), amcası (Ptolemaios X) ve hatta oğlu (Ptolemaios XI) ile “evlendi”.
Bu karmaşık hanedanlığın sonu, ünlü Cleopatra VII ile geldi. Cleopatra VII, Ptolemaios XII ile Cleopatra VI (muhtemelen Cleopatra V ile aynı kişi) arasındaki kardeş evliliğinin ürünüydü. Son Cleopatra, önce Ptolemaios XIII, sonra Ptolemaios XIV adlı iki erkek kardeşiyle evlendi (aynı anda değil). İktidarını sağlamlaştırmak için her ikisinin de ölümünden sorumlu oldu ve Julius Caesar’ın desteğini aldı. Saltanatının ardından Augustus, Romalılar’ın “Ptolemaios hanedanının rahatsız edici entrikalarına merhametli bir son” getirdiğini düşünmüştür.
Antik Mısır’da Kardeş Evlilikleri Neden Önemliydi?
Daha önce de belirtildiği gibi, Mısır toplumunda kardeş evlilikleri muhtemelen yalnızca krallık ailesi veya en azından üst tabakaya özgüydü. Sıradan halk arasında bu tür evliliklere dair az sayıda örnek vardır ve bunlar da tartışmalıdır. Aynı isimde bireylerin karıştırılması olasılığı vardır (örneğin günümüzde her ikisinin de babasının adı Michael olan bir çift gibi). Küçük köylerde kuzen evlilikleri yaygındı, ancak kardeş evlilikleri büyük olasılıkla firavunun ilahi mirasını yansıtmak için onun ailesiyle sınırlıydı.
Mısır bilimciler arasında bu uygulamanın nedenleri üzerine başka teoriler de vardır. Bazılarına göre, hanedan kanı babadan oğula geçerken, aynı zamanda kızlardan da geçiyordu. En azından ilahi “güç”, İsis tanrıçasında olduğu gibi kadınlardan akıyordu. Bu bakış açısıyla, bir oğlun babasının yerine geçebilmesi için kız kardeşini alması, hem kan hattını hem de ilahi statüyü devralması gerekiyordu. Firavunun her çocuğu zaten ilahiydi, ancak kız kardeşiyle dünyaya gelen çocuk “iki kat ilahi” sayılırdı.
Kadınların otoritesinin önemi, birçok heykelde de görülür. Menkaure ile kız kardeşi-kraliçe Khamerernebty’nin heykelinde, kraliçenin kocasının koluna sarılmış hali görülür. İsis’in Osiris’e yaptığı gibi, ona iktidar gücünü aktarıyor gibidir. Erkek hükümdar iken, kadın güç kaynağıdır. Bugün bile birçok kültürde “erkek baş, kadın boyun” atasözü geçerlidir: Boyun, başı yönlendirir (hatta kontrol eder).
Ne yazık ki bu teoriler, firavunların yabancı prensesler, cariyeler ve köleler gibi akraba olmayan kadınlardan da çocuk sahibi olmalarını açıklayamaz. Eğer tahtın varisi saf kraliyet kanından gelmeliyse, neden “yarım sıradan” varislere firavunluk verilirdi? Bazıları, firavunların birden fazla eşi olduğundan, kız kardeşin törensel eş, diğerlerinin ise çocuk sahibi olunacak eşler olduğunu ileri sürse de, bu teori de bu çiftlerden doğan çocukların varlığı nedeniyle yetersiz kalır. Görünüşe göre bu, firavunun kişisel tercihiydi—yaşayan bir tanrıydı ve kimse onun kararlarını sorgulayamazdı.
En pratik açıklama ise, aile içi evliliklerle mülkün dışarı çıkmamasıdır. Mısır’da kızlar miras alabiliyordu; bu yüzden bir erkek, kız kardeşini alarak babasının mal varlığını korumuş olurdu. Bu tür evliliklerin mistik ve dini yönlerine odaklanan birçok çalışma olsa da, aslında erkeklerin mal varlıklarını korumak istemesi kadar basit bir neden de olabilir.
Nedeni ne olursa olsun, akraba evlilikleri ya da adelphogami, Mısır krallık ailesinde yaygın bir uygulamaydı. Bugün inceste yönelik tabu geçmişe göre çok daha güçlü olsa da, Antik Mısırlılar için böyle bir tabu yoktu. Unutmamak gerekir ki Mısırlılar, kardeş evliliklerinin genetik risklerini bilemezlerdi. Bu tür bilgiler onların ulaşım alanı dışındaydı. Hatta çocukların doğumsal bozuklukları olsa bile, bunlar görmezden gelinmiş veya bilinçli olarak gizlenmiş olabilir. Çünkü yaşayan tanrılar, fiziksel olarak kusursuz olmak zorundaydı.