Kore’nin Tarihi Hakkında Bilinmeyenler

Kore, Çin ve Japonya gibi eski ve tanınmış bir medeniyete sahiptir. Ancak siyasi olarak bölünmüş bu yarımada, keşfedilmeyi bekleyen birçok kültürel hazineye sahiptir.

Donggwoldo

Günümüzdeki Kore’ler, teknik olarak hâlâ savaş halinde olan iki ayrı ülkedir; aralarındaki ilişkiler zaman zaman ısınır, zaman zaman soğur. Buna rağmen Kore tarihi çok derin köklere sahiptir; bazı tarihçiler bu tarihin 5.000 yıl öncesine dayandığını öne sürer. Yüzyıllar boyunca üç krallık arasında bölünmüş olan Kore topraklarında nihayetinde Goguryeo üstünlük kurdu. Böylece Kore, tarihin kesiştiği bir kavşak haline geldi.

Beklenmedik Bir Doğal Sığınak

Kore Savaşı 1953’te sona erdi ve ülkeyi siyasi zıtlıklarla ikiye böldü. Bu “bölünme”, bugün Demilitarize Bölge (DMZ) olarak bilinen alana dönüştü. Yaklaşık 250 kilometre uzunluğunda ve dört kilometre genişliğinde olan bu tampon bölge, mayınlı, sıkı güvenlik altında ve sürekli gözlem altında olsa da, insanlar tarafından neredeyse hiç dokunulmamıştır. Şaşırtıcı bir şekilde, burası aynı zamanda büyük bir biyolojik çeşitlilik alanıdır. Biyologlar, bölgede yaklaşık 5.000 türün yaşadığını tahmin ediyor. Asi kara ayısı, uzun kuyruklu goral ve kırmızı taçlı turna gibi nesli tehlikede türler de bu bölgede yaşamını sürdürüyor.

Göçmen kuşlar bile dikenli tellerle çevrili ve sürekli izlenen bu bölgede dinleniyor. Bu durum, çatışma bölgesi içinde barış dolu bir çelişki yaratıyor.

“Sıcak Taş”la Isınmak

Romalılar gibi Koreliler de sonbahar ve kış aylarında evlerini ısıtmak için yer altı ısıtma sistemleri kullandılar. Ancak Romalıların dikey baca sistemlerinin aksine, geleneksel Kore sistemi yatay kanallara dayanıyordu. “Ondol”, yani “sıcak taş” adı verilen bu sistemde, ahşaptan bir sobanın ürettiği ısı, yer altındaki kanallar aracılığıyla evin tabanına iletilirdi. Isı yukarı doğru yükseldikçe oturma ve yaşam alanlarını ısıtırdı. Sobadan çıkan duman ise bir bacadan dışarı atılırdı. Taş zemin, ateş söndükten sonra bile uzun süre ısısını korurdu.

Bu ısıtma yöntemi yalnızca pratik değildi; aynı zamanda Kore yaşam tarzının önemli bir parçasıydı. Batılı evlerin aksine, Koreliler yemeklerini yerde yiyor, yerde uyuyor ve gündelik yaşamlarının büyük kısmını zeminde geçiriyorlardı. Ondol sisteminin kökleri, arkeolojik kazılarda bulunan kalıntılarla iki binden fazla yıl öncesine dayanıyor. O dönemde mevcut mühendislik bilgisiyle bu kadar akıllıca bir ısıtma yöntemi geliştirmek, gerçekten dikkat çekiciydi. Hatta ondol’in başka toplumları da etkileyerek taklit edilmesine yol açtığı söylenir!

Bilinçli Olarak Yaratılmış Bir Yazı Sistemi

Yazı sistemleri, genellikle iletişim gereksiniminden doğar; ya doğal olarak gelişir ya da kültürler arası temas yoluyla yayılır. Ancak Kore alfabesi Hangeul, bunun istisnasıdır: bir kralın emriyle bilinçli olarak yaratılmıştır. Joseon Hanedanlığı’ndan Kral Sejong, 1443 yılında halkın kullanabileceği yeni bir yazı sistemi geliştirmeyi emretti. “Hunminjeongeum” (“Halka Doğru Sesleri Öğretmek”) olarak adlandırılan bu alfabe, daha sonra Hangeul adını aldı.

Kral Sejong’un amacı, yazının yalnızca aristokrat sınıfın elinde kalmasını önlemekti. O dönemde Kore asilleri, öğrenmesi yıllar süren karmaşık bir sistem olan Klasik Çince’yi kullanıyordu; bu da halkı okuryazarlıktan ve eğitimden dışlıyordu. Hangeul ise 24 harften oluşuyor, her harf ayrı bir sesi temsil ediyordu. Harfler, kompakt bloklar hâlinde yazıldığı için öğrenmesi son derece kolaydı. Hangeul sayesinde yalnızca halkın okuryazarlığı artmakla kalmadı, aynı zamanda Çin İmparatorluğu’nun kültürel etkisi de azaltıldı.

Gutenberg Öncesi Bir Baskı Kitabı

01612939144 p
Geç Joseon Hanedanlığı dönemine ait baskı kalıplarına ait örnekler.

1455’te Avrupa’da icat edilen Gutenberg matbaası, kitap üretimini kökten değiştirdi. Özellikle İncil’in ucuz ve dayanıklı kopyalarının basılmasına olanak sağladı. Ancak Batılılar bunu bilmiyordu: Aslında Koreli keşişler, 1377 yılında, Avrupalılardan tam 78 yıl önce metal baskı harfleriyle kitap basmışlardı!

Bu kitap, “Jikji Simche Yojeol” yani “Büyük Budist Rahiplerin Zen Öğretilerinden Bir Antoloji” adını taşıyor ve Heungdeok Tapınağı’nda basıldı. Keşiş Baegun ve diğerleri, Budist öğretileri korumak ve yaymak amacıyla bu kitabı hazırladılar. Kore’nin gelişmiş metalurji bilgisi sayesinde, taşınabilir bronz harfler kullanıldı—bu da kitap üretimini çok daha esnek ve pratik hâle getirdi.

Geleneksel ahşap baskıda her sayfa için ayrı bir ahşap kalıp oymak gerekir, metinde değişiklik yapılması durumunda tüm işlem yeniden yapılmalıydı. Metal harfler ise bu sorunu ortadan kaldırdı.

İronik bir şekilde, Jikji’nin bugüne ulaşan tek nüshası şu an bir Fransız müzesinde sergileniyor. Bu durum, dünyanın farklı bölgelerinde benzer sorunlara farklı toplumların benzer çözümler bulabildiğini gösteriyor.

81.258 Tahta Blokla İnanç

Kore Tripitaka'sının 80.000 Ahşap Bloğu
Kore Tripitaka’sının 80.000 Ahşap Bloğu

81.258 sayısı, Korelilerin inanca ne kadar büyük önem verdiğini gözler önüne seriyor. 1251 civarında, Goryeo Hanedanlığı döneminde Budist rahipler, dünyanın en eksiksiz Budist metin koleksiyonu olan “Tripitaka Koreana”yı hazırladılar. Bu devasa çalışma, 1237’de başladı ve 1248’de tamamlandı. Moğol istilaları sırasında birçok ahşap baskı yok edilmiş olsa da, Tripitaka Koreana blokları korunmayı başardı.

Her bir blok, kavislenmeyi ve böceklerin zarar vermesini önlemek için dumanla tütsülenmiş, tuzlu suyla yıkanmış ve dikkatle kurutulmuş huş ağacından yapıldı. Şu ana kadar yapılan incelemelerde tek bir hata bile bulunamadı. 81.258 tahta blok, 6.568 ciltten oluşan bu eser, günümüzde Haeinsa Tapınağı’nda sergilenmekte ve ulusal bir hazine olarak kabul edilmektedir.