Günümüzde haritalar öncelikle yön bulma aracı olarak görülür. Ancak Orta Çağ haritaları bundan çok daha fazlasını ifade ederdi. Avrupa’nın Keşifler Çağı öncesinde dünyayı nasıl algıladığını yansıtır; mitoloji, din ve sınırlı coğrafi bilgiler bir araya gelerek hem gerçekliği hem de hayali bir arada sunardı.
Orta Çağ Haritaları Neden Yapılırdı?
Orta Çağ’da dünya görüşü bugünküyle oldukça farklıydı. O dönemde Avrupa’da yaygın olan haritalar, bir yere ulaşmak ya da rota çizmek için değil, evreni ve Hristiyan dünyasını temsil etmek amacıyla yapılırdı. Kutsal Topraklar’ı gösteren bazı haritalar hem görsel bir anlatım sunduğu gibi, aynı zamanda hac yolculukları için rehberlik de ederdi. Bu haritalar, basitçe yön bulmaktan çok, öğretmek ve bir ideolojiyi ifade etmek için kullanılırdı.
Din ve Mitoloji, Orta Çağ Kartografyasını Nasıl Şekillendirdi?
Dinin merkezde olduğu haritalara örnek olarak “T ve O” haritaları verilebilir. Bu haritalar, Tanrı’nın yarattığı düzenin sembolik bir tasviriydi ve Hristiyanlığın bu düzende kapladığı yeri vurgulardı. Okyanuslar ve bilinen kıtalar belirsiz bölümler hâlinde gösterilir, kesin toprak parçaları olarak değil. “T” harfi haçın sembolüydü ve dünyanın en önemli noktası olarak Kudüs haritanın merkezinde yer alırdı.
O dönemin haritalarında günümüzde alışık olduğumuz “kuzey yukarıda” kuralı geçerli değildi. Haritaların yönü, yapıldığı bölgenin dini ya da kültürel odak noktasına göre değişirdi. Latin Hristiyan haritaları genellikle doğuyu yukarıda gösterirdi; çünkü doğu, güneşin doğduğu ve Tanrı’nın ışığının geldiği yöndü. Diğer bazı dinlerde ise haritanın en üst noktası Kudüs olabilirdi. Avrupa dışındaki toplumlarda da farklı yönelim anlayışları vardı. Örneğin Çin’de Tang ve Song hanedanlıkları döneminde gelişen harita yapımında, coğrafi detaylar ızgara sistemine göre işlenir ve ölçekli olarak nehirler ile sınırlar gösterilirdi. Çin haritalarının üst kısmı çoğunlukla güneydi; çünkü imparatorun tahtı güneye dönüktü ve bu yön haritalarda üstte yer alırdı.
Dini imgelerin haritalardaki bir başka örneği, Ebstorf Haritası’nda görülür: Haritanın tepesinde Hristus’un başı, yanlarında elleri bulunurdu.
Orta Çağ Avrupalılarının Coğrafi Bilgisi
Orta Çağ’da coğrafya tamamen bilinmeyen bir konu değildi, özellikle de bilgili çevrelerde. Ancak bilgi düzeyi günümüzle kıyaslanamayacak kadar sınırlıydı. Seyahat edebilen az sayıda kişi uzak toprakları görebiliyordu. Çoğu bilgi, seyyahların anlatıları, tüccarların aktardıkları bilgiler ya da kitaplardan elde edilen dolaylı bilgilerden oluşuyordu. Örneğin Asya’nın büyük bir kıta olduğunu biliyorlardı ama kıyılarının şekli ya da ayrıntılı coğrafyası hakkında net bilgileri yoktu.
Dolayısıyla Orta Çağ Avrupalıları, coğrafi çerçeveyi genel hatlarıyla kavramıştı; İpek Yolu gibi önemli ticaret yollarını, bazı uzak ülkeleri ve büyük denizleri tanıyordu. Ancak ayrıntılar belirsizdi. Haritalar, gerçeği, gelenekleri ve teolojiyi harmanlayan bir dünya görüşü sunuyordu; ama bunlarla seyahat etmek mümkün değildi.
Orta Çağ Haritaları, Erken Keşifçileri Nasıl Etkiledi?
Tarihçi Richard Pflederer, ticaret ve büyüme için denizlerde yön bulmanın ne kadar kritik olduğunu vurgular. Erken dönem haritalar her zaman doğru olmasa da, keşfedilecek şeylere dair bir fikir veriyordu. Orta Çağ’ın mekânsal düşünceleri, denizcilerin deneyimleriyle birleştiğinde, Avrupa keşiflerinin temelini oluşturdu. Denizciler, özellikle Akdeniz’de gelişen “portolan” adı verilen denizcilik haritalarını kullanarak yeni rotalar ve kıyılar arayışına girdiler. Bu haritalar, hedeflenen dünyanın izlenimini verir; gerçeğe ise daha sonra ayak uydurulurdu.
Orta Çağ Haritalarını Sarmalayan Mitler

Günümüzde Orta Çağ haritaları, ejderhalar, deniz yılanları ve dünyanın ucunda “buradan sonrası tehlikelidir” yazısıyla betimlenir. Hatta o dönemde insanların dünyanın düz olduğuna inandığı yaygın bir yanılgıdır. Peki gerçekte neydi işin aslı?
Gerçekten de çoğu mappa mundi (dünya haritası), kenarlarında bol süsleme ve gariplikler içerirdi; bazen bu figürler haritanın içine dahi işlenirdi. Ancak bu görüntülerin çoğu, modern popüler kültürün romantik hayal ürünüdür. Örneğin ejderhalar, Orta Çağ haritalarında neredeyse hiç görülmez. Kenarlarda görülen yaratıklar (başsız Blemmyae’ler ya da tek bacaklı Sciopod’lar gibi) mecazi anlamlar taşır; ahlaki ya da manevi sınırları temsil ederdi, gerçek varlıklar olarak değil.
Dünyanın düz olduğuna dair inanç da bir başka yaygın yanılgıdır. O dönemin alimlerinin çoğu dünyanın küresel olduğunu bilirdi. Ancak bu haritalar seyahat amacıyla kullanılmadığı için, doğru oranlarla çizilmelerine gerek görülmemişti.
Haritalar Orta Çağ Zihniyeti Hakkında Ne Anlatır?
8. ile 15. yüzyıllar arasında yapılmış yaklaşık 1.100 harita günümüze ulaşmıştır. Bu eserler sayesinde hem harita yapanları hem de onları inceleyenleri anlayabiliyoruz. Avrupa ülkelerinin haritalarını dini yerler etrafında düzenlemesi, dinin ne kadar merkezde olduğunu gösterir. Bu haritalar seyahat aracı olmasa da toplumda önemli bir yere sahipti. O dönemin insanı, haritada Tanrı’nın hikâyesindeki yerini görürdü. Bu eski haritaların ilerleyen dönemlerde, Rönesans ve modern çağlara nasıl evrildiğine baktığımızda, bir toplumun kültüründe neyin değerli sayıldığını anlayabiliriz.

